Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın konuşmasından bazı satır başları şöyle:
"Aziz milletim değerli milletvekili arkadaşlarım sizleri en kalbi duygularımla hasretle muhabbetle selamlıyorum. Sizlerin vasıtasıyla ekranları başında bizleri izleyen tüm vatandaşlarımı izleyen tüm vatandaşlarıma selam ve sevgilerimi gönderiyorum.
Buradan ülkemizin her köşesine, İslam dünyasının her karışına ve bütün insanlığa selam ve muhabbetlerimizi iletiyoruz. Özellikle bu mübarek Ramazan ayında İsrail'in tekrar başlayan saldırıları altında, bulabildikleriyle sahur yapan, gün boyu oruç tutan, iftar eden tüm mazlumları, zalime boyun eğmeyen ümmetin yüz akı tüm Filistinli yiğitleri, şahsım ve partim adına hürmetle selamlıyorum.
Rabbim'den bu mübarek günlerin hürmetine bizleri affı, mağfireti ve bereketiyle kuşatmasını, zulüm altındaki kardeşlerimizi bir an önce felaha kavuşturmasını niyaz ediyorum.
Biliyorsunuz, sayısız güzelliğin yanı sıra Ramazan-ı Şerif'in bize yaşattığı hasletlerden biri de bu ayda paylaşma, dayanışma ve kardeşlik ruhunun adeta zirveye çıkmasıdır. Asırlardır işte bu ruhla kardeşlik hukukumuzu güçlendiriyor, sofralarımızla birlikte gönüllerimizi de birbirimizin ardına kadar açıyoruz. Allah'a sonsuz hamdolsun. AK Parti ailesi olarak teşkilatıyla, belediyesiyle, milletvekilleriyle, genel merkeziyle, kabinesiyle tam kadro sahadayız.
Bu muazzam ruh şölenine gölge düşürmeye çalışanlara aldırmadan, 81 vilayetimizin her karışında, Türkiye'nin bütün ilçe ve beldelerinde, bütün mahalle ve köylerinde, bir ay boyunca bir gönüle daha girmek, bir garibin daha elinden tutmak, bir ihtiyaç sahibinin daha kapısını çalmak, bir yaralı kalbe daha dokunmak için koşturan tüm yol arkadaşlarıma, özellikle de siz milletvekillerimize şükranlarımı sunuyorum.
Grup toplantımızda yapacağımız istişare ve değerlendirmelerin ülkemiz, milletimiz, demokrasimiz için hayırlara vesile olmasını diliyorum. Kuruluşundan bugüne AK Parti'ye gönül vermiş, hizmet etmiş, katkıda bulunmuş yol arkadaşlarımın tamamına sevgilerimi, saygılarımı gönderiyorum.
Görevler, makamlar, unvanlar gelip geçicidir. Aslolan, işte bu şuurla ülkemize, milletimize, tüm insanlığa hizmet etmek, kalplerde kalıcı yer edinmektir. Cumhuriyet tarihinin milletimizden en çok teveccüh gören, ülkemize en çok yatırım ve eser kazandıran, milletimize her alanda eşi benzeri görülmemiş hizmetler veren bir partiye başka türlüsü de yakışmaz.
Bu çabaların bir kısmı ideolojik saplantılardan kaynaklanıyordu. Zaman içinde bu tür endişelerin boş olduğu, kendileri de bunu anladılar ama "hata yapmışız" deme erdemini gösteremediler. Bize yönelik husumetlerin bir kısmı da çeşitli maskeler altında ülkeyi sömürenlerin, soygun çarkını bozmamızdan kaynaklanıyordu. 23 yıl boyunca en büyük tepkiyi, en büyük nefreti de bunlardan gördük.
Şurası bir başka hakikattir: Kimi zaman Gazi Mustafa Kemal'i, kimi zaman Batı'yı, kimi zaman da milletimizin çeşitli kesimlerinin inanç ve köken hassasiyetlerini istismar eden bu yağmacıların kuyruk acısı hala dinmedi.
Türkiye'ye ve Türk milletine varoluşsal düşmanlık besleyen çevreler ise her iki cenahı da kendi amaçları doğrultusunda tepe tepe kullanmışlardır. Türk ekonomisinin batırılması için çalışmak dahil, 5. kol faaliyetlerinin bu kadar yaygın ve pervasız yürütülmesinin gerisindeki sebeplerden biri, kendi çıkarını her şeyin önünde tutan köksüzlerin sayıca fazla olmasıdır.
Geçtiğimiz 100 yılda bu ülkeye ve millete hangi kazanımları sağladıysak, işte bunlara rağmen, bunların sabotajlarına, ihanetlerine rağmen başardık. Evet, bunca yılı yıkılmadan, dimdik ayakta geçirdik ama karanlık cinayetlerle kaos çıkarma niyetinde olanları da, bize Cumhurbaşkanı seçtirmemek için darbe çığlıkları atanları da, FETÖ'nün ihanetlerine piyonluk yapıp tanklarına alkış tutanları da, terör örgütlerinin sınırlarımıza ve şehirlerimize saldırılarından medet umanları da asla unutmadık.
Aynı şekilde, başları her sıkıştığında ülkemize uluslararası müdahale çağrısında bulunanları, siyasi mücadeleyle beceremediklerini ekonomiyi çökerterek elde etme hesabı yapanları, her fırsatta inanç, köken, siyasi ve sosyal farklılıklar üzerinden milleti birbirine düşürmeye çalışanları, deprem gibi bir felaketi dahi hezeyanlarına alet etmeye kalkanları, velhasıl, bizi gayrimeşru yollarla alt etmeye gayret edenleri, ülkeyi ve milleti ateşe atacak kadar gözü dönmüşleri asla unutmadık, unutmuyoruz.
Hem milletimiz hem devletimiz bunların hepsini, gerektiğinde hesabı tek tek sorulmak üzere, belleğine kaydetmiştir. Nitekim bugüne kadar milletimize edilen hürmetsizliklerin, demokrasimize yapılan saldırıların, milli iradeye yönelik ihanetlerin hesabı, hukuk önünde ve meşru zeminde tek tek sorulmuştur.
Bundan sonra da Türkiye ekonomisine, milletin refah ve huzuruna yönelik her türlü sabotajın hesabı yargı önünde sorulacaktır. İhanete bulaşanlar, milletin kardeşliğine pusu kuranlar, eninde sonunda adalete hesap vereceklerdir. Bakın, bunun adı kör düşmanlık veya rövanşizm değil; milli iradenin refleksi, devlet olmanın gereği, ebet müddet ilkesinin şartıdır.
Elbette siyasetçi olarak, herkes gibi insanların da değişeceğini kabul ediyor, örneklerini de bizzat görüyoruz. Ama aynı zamanda kuzu postuna bürünmüş sırtlanları, sureti haktan gözüken fitnecileri, kuşağındaki hançeri sırtımıza saplamak için yanımızda, yöremizde dolaşan riyakarları da çok ama çok iyi biliyoruz.
Şu noktaya dikkatlerinizi özellikle çekiyorum. Biz meseleye Hoca Ahmed Yesevi'den, Yunus'tan, Mevlana'dan, Hacı Bektaş-ı Veli'den, Hacı Bayram-ı Veli'den ve daha nice gönül sultanlarından aldığımız ilhamla bakıyoruz. Bu kadim öğreti bize, ülkemizdeki 85 milyonun tamamını, insanlık aleminin de ulaşabildiğimiz kadarını kucaklamakla mükellef olduğumuzu söylüyor. Hukuktaki masumiyet karinesi gibi, siyasette de beyan karinesi esastır. AK Parti'nin kapısını çalıp selam veren herkesi içeriye buyur etmekle mükellefiz.
Hatta sokak sokak, ev ev dolaşıp insanları bu çatının altına davet etmek, en başta gelen vazifemizdir. Bize gelen insanlara da Allah'ın onlara soracağı soruları değil, ülkeyi yönetmekle sorumlu bir siyasi teşekkülün mensuplarının soracağı soruları yöneltmek mecburiyetindeyiz. Yani partimizi teşrif eden kişilere inancını, kökenini, meşrebini, günahını sevabını değil; ihtiyacını, beklentisini, sıkıntısını sorup, bunların çözümü için gayret göstermekle sorumluyuz.
Bu asli görevimizi asla ihmal etmeden, geçmişten bugüne yaşadıklarımızı da hafızamızdan silmeden geleceğe doğru en güçlü şekilde nasıl yürürüz? İşte bunun arayışında olacağız. AK Parti Meclis Grubunun üyeleri olarak sizlerden, bu bakış açısını asla kaybetmemenizi istiyorum. Bunları her daim zihninizde ve kalbinizde canlı tutmanızı özellikle rica ediyorum.
Günlük hadiselerin hercümerci içinde bizi biz yapan vasıflarımızı ihmal etmeyecek, kaçınılmaz bir gerçek olan konjonktürün gereğini yaparken asıl rotamızdan kesinlikle sapmayacağız. Bizim ülkemize kazandıracak daha çok eserlerimiz, projelerimiz, yatırımlarımız, daha çok hizmetlerimiz var.
Bunları hayata geçirmek için önce Allah'a, sonra da milletimize ve milletimizin bize vereceği güçlü desteğe güveniyoruz. Sizlerden bu doğrultuda çok daha fazla gayret, çok daha yoğun çalışma bekliyorum.
Uzunca bir süredir dile getirdiğimiz, bazılarının rahatsız etse de yaşanan gelişmelerin hakikatin ta kendisi olduğunu gösterdiği bir tespitimiz var. Türkiye'nin kaderiyle AK Parti'nin ve Cumhur İttifakı'nın kaderi iç içe geçmiş, bütünleşmiş, yekvücut olmuştur. Son dönemde yaşanan gelişmeler, bu tespiti bir kez daha ve çok çarpıcı şekilde ispatlar niteliktedir.
Bakın, Cumhur İttifakı olarak Türkiye Yüzyılı vizyonuyla 2023 seçimlerini kazanıp Cumhurbaşkanlığını aldık ve Meclis'te çoğunluğu sağladık. Ancak geçen yıl yapılan belediye başkanlığı seçimlerinde arzu ettiğimiz neticelere ulaşamadığımız gibi, hiç olmayacakmış gibi kayıplarla da karşı karşıya kaldık. Bir kısmı 2019 yılına kadar uzanan şu veya bu sebepten belediyelerde yaşadığımız kayıpların hem şehirlerimize hem ülkemize nasıl büyük maliyetler getirdiğini görüyorsunuz.
Türkiye bir anda adeta belediyeler bağlamında 1989-1994 yılı dönemine geri döndü. Şehirlerimiz ve oralarda yaşayan on milyonlarca insanımız, eser ve hizmet namına hiçbir çalışma göremedikleri gibi üstüne bir de hakaret işitiyorlar, oy verdiklerinden hizmet bekledikleri için aşağılanıyorlar.
Yanan otobüslerin, çalışmayan merdivenlerin, aksayan hizmetlerin suçu bile seçmene, İstanbullu kardeşlerimize yükleniyor. Belediyelere, milletimizin dişinden tırnağından artırarak ödediği vergilerle aktarılan kaynakların eser ve hizmet yerine birilerinin şahsi hırsları ve çıkarları için kullanıldığı ortaya çıkıyor. Bilhassa İstanbul'un Büyükşehir'i ve kimi ilçe belediyeleriyle yolsuzluk, hırsızlık, irtikap konusunda, affınıza sığınarak söylüyorum, yamyamlığın kitabını yazdığı anlaşılıyor.
Üniversite sınavını kazanan yüz binlerce gencin hakkının yenildiği, usulsüz diplomayla başlayıp bütün şehri adeta bir ahtapot gibi saran rüşvet ve haraç çarkıyla devam eden rezilliklerin boyutu son operasyonla beraber gün yüzüne çıkmış oldu. Güya yakıt tankeriyle taşınan milyonlarca liralık sebze meyveden, İstanbul halkının en mahrem bilgilerinin üç beş milyon dolar için yabancılara peşkeş çekilmesine, tutarı yüz milyarlarca lirayı bulan hırsızlıklardan, basında ve sosyal medyada halkın parasıyla beslenen tetikçilere varıncaya kadar her türlü gayrimeşruluk, her türlü hukuksuzluk var.
Öyle ki İstanbul'un CHP'li belediyelerindeki yolsuzlukları dizi yapmaya kalksanız, Brezilya dizilerinden daha fazla malzemeyle karşılaşırsınız. Üstelik bunlar, henüz heybede duran büyük turplar ortaya dökülmeden, CHP'nin bizzat içinden gelen belge ve bilgiler ışığında güvenlik güçlerinin ve yargının elde ettiği suçlar. Heybedeki büyük turplar ortaya saçıldığında bunların, bırakın milleti, kendi yakınlarının suratlarına bakacak yüzleri dahi kalmayacak.
"CHP yönetimi ucuz siyasete yönelmeyi tercih etti"
Ortada bunca yolsuzluk, hırsızlık, rüşvet, alavere dalavere, sahtekarlık varken; hakkı, hukuku, adaleti dilinden düşürmeyen CHP yönetimi iddiaları aydınlatmak yerine ucuz siyasete yönelmeyi tercih etti. Yargının iddialarının hiçbirine cevap veremeyen CHP yönetimi, insanları sokağa döküp ülkede kaos çıkarmaya çalışarak skandalı örtbas etme çabasına girişti.
Dikkat buyurunuz. Çalana değil, yakalayana kızıyorlar. Görevini yapanları değil, yolsuzluğa bulaşanları savunuyorlar. Belediye başkanlarının kurduğu haraç ve rüşvet düzeninin bedelini sokaklara döktükleri seçmenlerine ödetmeye kalkıyorlar. İşbirliği yaptıkları marjinal örgütlerin yol açtığı rezaletleri sahiplenerek girdikleri tehlikeli yolu iyice içinden çıkılmaz hale getiriyorlar. Daha da ötesi, bütün bunların faturasını bize, şahsımıza, hükümetimize ve partimize keserek gerçekleri ters yüz etmeye çalışıyorlar.
Şu gerçeği tüm milletimin bilmesini, anlamasını istiyorum. Yolsuzluğu yapan, rüşveti alan, paraşütle diploma sahibi olup yüz binlerce gencin hakkını yiyenler CHP'li. Bu paraların bir kısmını siyasi ajandaları için kullanan, bir kısmını da kurdukları suç örgütü üzerinden şirketlerine aktaranlar, onlar da CHP'li. Soruşturma başlayınca hem emniyette hem savcılıkta itirafçılık sırasına girenler CHP'li.
Soruşturma derinleştikçe savcılığa yeni belge ve bilgi yağdıranlar CHP'li. Suç örgütünün medyada ve sosyal medyada kullandığı tetikçilerden, trol ordularından yılan, yorulan, bıkanlar CHP'li. Kurultayda şaibe var diyerek mahkemeye şikayette bulunanlar CHP'li. Dönen dolapları, alınan rüşvetleri, yapılan hırsızlıkları ekran ekran dolaşıp anlatanlar CHP'li. Ama suçlu AK Parti... Yazıklar olsun.
Ya Allah aşkına, biz, böyle bir iç hesaplaşmanın neresinde olabiliriz? Sizin paylaşım kavganız sebebiyle başlayan yargı sürecini, niye bize mal ediyorsunuz? Partiniz içindeki ihbarcılık yarışına niçin bizi karıştırıyorsunuz?
Son olayda da, tıpkı filmlerde olduğu gibi soyguncular birbirine girmiş, suç ortakları birbirini satmış, gidip polise ve yargıya ihbar etmiştir. Şu an bunun artçı sarsıntılarına şahit oluyoruz. Herkes gibi biz de güvenlik güçlerimizin ve yargının görevini yapmasını, yürütülen soruşturmanın neticelenmesini, mahkemeler tarafından suçlu bulunanların cezalandırılmasını bekliyoruz.
Yürütmenin başı olarak, elbette her kurumun işini en iyi şekilde yapmasını gözetiyoruz. “Cumhur’un Reisi” olarak; tabii ki vatandaşımızın hakkının, hukukunun, evladının boğazından kısarak verdiği kaynakların üç-beş haydut tarafından gasp edilmemesi için her türlü adımın atılmasını sağlıyoruz. Fakat bunları yaparken, Anayasa’nın bize verdiği yetkilerin, görev ve sorumlulukların dışına asla çıkmıyoruz.
Buradan, başta muvazeneyi iyice yitiren CHP Genel Başkanı olmak üzere, CHP yönetimine şunu hatırlatıyorum: Seviyeyi ne kadar düşürürseniz düşürün, boşuna. Macun bir defa tüpten çıkmıştır. CHP’deki iç savaş sebebiyle de olsa, yolsuzluk çarkınız deşifre olmuştur. Pisliklerin üzerini örtemezsiniz.
Dolayısıyla sağa sola çamur atmayı bırakın. Partiniz içindeki bilek güreşinde bizden destek alma hinliğini terk edin. Ağzı bozuk müptezellerle, sokakları terörize etmekten artık vazgeçin. Bodoslama daldığınız çukura bizi ve milletimizi çekmeye çalışmayın. Şayet kendinize zerre kadar saygınız varsa, biraz dürüst olun, şeffaf olun. Sadece koltuklarınızı borçlu olduğunuz para babalarına değil, millete karşı da sorumluluklarınızın olduğunu unutmayın.
Yaşananları, meşhur Rus yazar Soljenitsin’e atfedilen bir ifade çok güzel anlatıyor: Yalan söylediklerini biliyoruz. Yalan söylediklerini biliyorlar. Yalan söylediklerini bildiğimizi biliyorlar. Yalan söylediklerini bildiğimizi bildiklerini biliyoruz. Ama hala utanmadan, arlanmadan yalan söylüyorlar.
Evet, hem belediyelere çöreklenmiş suç örgütünün mensupları, hem de CHP yönetimi bile bile millete yalan söylüyor. Evet, gerçekleri bile bile milletin karşısında rol yapıyor, tiyatro oynuyorlar. Evet, yapılan hırsızlıkları bile bile insanları kandırmaya çalışıyorlar.
CHP’liler, hadi bizim söylediklerimizi siyasi saiklerle dikkate almıyorlar, diyelim. Tam da adeta yaşanan son hadiseleri anlatan CHP’nin merhum Genel Başkanlarından Deniz Baykal’ın 2005 yılındaki Olağanüstü Kongre konuşmasındaki tespitlerine, herhalde bir itirazları olmaz.
Ne diyor merhum Baykal: “Siyasette dürüstlük” diyor. “Önce ahlak” diyor. “Helal-haram korkusu” diyor. “Kanuna karşı çıkacaksın, ahlaka karşı çıkacaksın, hakka karşı çıkacaksın, yetimin hakkına karşı çıkacaksın, her babayiğidin harcı mı bu” diyor. “CHP’de bir daha İSKİ benzeri skandallar olmayacak” diyor. “Yolsuzluklara karşı mücadelenin savcısı da olurum, polisi de olurum” diyor. “Gürültüyle gerçekleri bastıramazsınız” diyor. “Bu kadar çamura bulaşmış bir belediye başkanını taşımak mümkün değildir” diyor. “Sen o paranla kimi ayarlarsın bilmiyorum, ama, CHP’yi ayarlayamazsın” diyor. “
Yüksek Disiplin Kurulu üyemize içi para dolu rüşvet çantası gönderdiler” diyor. Velhasıl diyor da diyor… Kime diyor? Bir kısmı halen partide siyaset yapan CHP’lilere diyor. Tüm bunları kime söylüyor? CHP’lilere söylüyor. Peki, CHP’li yöneticiler, ortaya dökülen onca rezaletten sonra, Sayın Baykal’ın bu sözlerini, bugün hiç mi üzerlerine almıyorlar? 20 yıl sonra aynı sahnelere şahit olmaktan hiç mi utanmıyorlar? Yazık, inanın çok yazık.
Türkiye’nin ana muhalefet partisinin içine düştüğü bu içler açısı hal, bizi hem üzüyor, hem öfkelendiriyor. Hale bakın, kalkıyor tüm medya gruplarını tek tek isim vererek şikayet ediyor. Bizi dünyaya şikayet ediyor. Benim Hazine ve Maliye Bakanımı aynı şekilde şikayet ediyor. Sen kimsin? Her şeyden önce senin gramın ne? Sen nasıl olur da Bakanımı şikayet etmeye kalkarsın.
Hepsinden öte bu marjinal grupları Şehzadebaşı’na toparlayıp orada Şehzadebaşı Camii’nin yanındaki kabristanı adeta yerlebir ediyorlar. Ey Özgür Özel, heralde senin de bir gün kabrini bu şekilde hazırlayacaklar ve senin de kabrini birileri gelip ya kazar ya yıkar. Bu nasıl iştir? Bu kabristanları yıkmanın kime ne faydası var? Bunu hangi hakla nasıl yapıyorsunuz? Hepsi tarih, hepsi eser olarak muhteşem eserler ve bu eserleri ne yazık ki bu ahlaksızlar, bu edep yoksunu namussuzlar orada gelip yıkıyorlar.
Bunlara eyvallah etmek mümkün değil. Orada tarih yatıyor. O tarihi eserleri bu şekilde yıkmaya yeltenmek yenilir yutulur bir iş değil. Onun için de şu anda biz yargımızla da bu işin üzerine gidiyoruz ve bu eylemlere katılanların da tespitini yapmak suretiyle bu yüzü maskeli olan teröristleri tespit edip onların da üzerine gideceğiz.
Türkiye’nin ana muhalefet partisinin marjinal sol örgütlerin, millete hakaret eden ağzı bozuk tiplerin, belediyeleri soyup soğana çeviren haramilerin oyuncağı haline gelmesi, bizi gerçekten rahatsız ediyor. CHP’nin genel başkanının polise taş atan, molotof atan, baltayla saldıran, ecdat yadigarı camilerimize hürmetsizlik eden soysuzlara kol kanat germesi, milletimiz gibi bizi de rencide ediyor.
Şimdi çıkmışlar, pazartesi akşamı İstanbul’da yaşanan alçaklıkla ilgili nedamet cümleleri kuruyorlar. Laf cambazlıklarıyla, kelime oyunlarıyla, sosyal medyadan ahlakçılık yaparak, güya, küfürbazlarla aralarına mesafe koymaya çalışıyorlar.
Bu siyaset tüccarlarına bugün şunu sormak mecburiyetindeyim: İyi de, daha düne kadar millete küfür eden kişileri, protokolde baş köşeye oturtan, siz değil miydiniz? 14-28 Mayıs seçimleri öncesinde ağzı bozuk tipleri kahramanlaştıran, siz değil miydiniz? Filistin’e destek mitingine katılan insanlarımıza saldıran vandalları savunan, siz değil miydiniz? Gezi olaylarında, çapulculara “çiçek çocuklar” diyerek sahip çıkan, siz değil miydiniz? Banka soyguncusu eşkıyaları yıllarca gençlere rol model olarak sunan, siz değil miydiniz? Mehmet Selim Kiraz savcımızın katillerini övenlere kucak açan, siz değil miydiniz? 85 milyonun karşısına çıkıp, yargı mensuplarımızı hem de evlatlarıyla, hem de ailesiyle tehdit eden, siz değil miydiniz?
Cumhur İttifakı ortağımıza ve onun saygıdeğer genel başkanına dil uzatan, siz değil miydiniz? Milletin inancıyla, değerleriyle, kültürüyle kavgalı marjinal tipleri, partinizde karar mercilerine getiren, siz değil miydiniz? AK Partiye oy veren herkesin imha edilmesini söyleyebilecek kadar sefalet çukuruna batmış alçaklara akıl hocalığı yaptıran, siz değil misiniz?
Kusura bakmayın, pazartesi akşamı yaşanan namussuzluğu zehirli dilinizle, siz hazırladınız. Millete hakaret edenlere, sırf AK Parti karşıtı, diye siz prim verdiniz.Siyasete nefret söylemlerini siz soktunuz. Bu milletin fertlerini yıllarca birbirine siz düşürdünüz.
Bugün, güya rahatsız olduğunuz kötülüğü siz sıradanlaştırdınız. CHP yönetimi olarak, “siyaset yapıyoruz” bahanesiyle, bu kötülüğü yıllarca siz meşrulaştırdınız, siz yaygınlaştırdınız. Şunu bir defa açık ve net söylemek durumundayım: Pazartesi akşamı meydana gelen soysuzluk, CHP yönetiminin, ısrarla ve inatla sürdürdüğü nefret siyasetinin bir sonucudur. Bundan kaçamazlar, bundan kendilerini ayrı tutamazlar. Yaşanan bu alçaklığın en büyük sebebi CHP yönetiminin tükenmişliğidir.
Sayın Özel, maalesef, özgürleşememiştir. Koltuğunu borçlu olduğu vesayet odaklarının güdümünden çıkamamıştır. Özellikle son bir haftadır sarf ettiği sorumsuz söylemleriyle, oturduğu koltuğu halen dolduramadığını bir kez daha göstermiştir.
Bugün söylediğini yarın inkâr eden, belediye başkalarından sürekli ayar yiyen, sürekli bir uçtan diğer uca savrulan iradesiz, aciz bir karakterle karşı karşıyayız. Biz, son bir ümitle, her gün iyiye gitmesini, kendisini biraz toparlamasını, kendisine biraz çeki düzen vermesini bekledikçe; Sayın Özel freni boşalmış kamyon gibi yokuş aşağı sürükleniyor.
Aslında yumuşama veya normalleşme süreciyle biz işte buna çare olmaya, toksik muhalefet anlayışından siyaset kurumunu arındırmaya çalıştık. Açıkçası çabalarımızda da son derece samimiydik. Ancak, muvaffak olamadık. CHP seçmeni, pek çok konuda Bay Kemal’i mumla arar hale geldi. CHP gibi 100 yıllık bir partinin genel başkanının, kendini nasıl itibarsızlaştırdığını milletimizle birlikte biz de esefle takip ediyoruz. İşte sizler de görüyorsunuz, İsrail, 471 gün boyunca Filistinlilerin üzerine bomba yaydırırken, siyonist destekçisi kimi şirketler için “boykot” kelimesini telaffuz dahi etmediler.
Soykırımcılara şirin gözükmek adına olmadık taklalar attılar. Hatta insanlarımızın hassasiyetleriyle utanmadan alay ettiler. Şimdi çıkmışlar, ülkenin yerli-milli markalarını boykottan bahsediyorlar. Hoş onu da, her zamanki gibi yine ellerine yüzlerine bulaştırıyorlar.
Sayın Özel, CHP Genel Başkanı gibi değil, hırsları ve korkuları aklını esir almış bir “siyasi müflis” gibi davranmaktadır. Sayın Özel’in ne tuttuğu yol, yoldur; ne ağzından çıkan sözü, kulağı duymaktadır. Çıksın, cesareti varsa; şu akıl ve vicdan tutulmasını millete izah etsin.
Türkiye’yi uluslararası basına şikâyet etmek, bir CHP geleneği midir? Ülkenizi yabancılara kötülemekten hiç mi utanmıyorsunuz? Allah aşkına, “Türk ekonomisine zarar vereceğim” diyen bir ana muhalefet partisi lideri olur mu? Böyle bir siyasetçiden bıraktım ülkesini, milletini; kendi partisine hayır gelir mi? Böyle şuursuz cümleler kurabilen birinin, akılla, mantıkla hareket ettiğine kim inanır?
Şunu da herkesin bilmesini istiyorum: Bu rüşvet ve yolsuzluk çarkının içinde kimlerin olduğu zamanla, şüphesiz, ortaya çıkacaktır. Başı İstanbul’da olan “ahtapotun” kollarının nerelere uzandığı, elbette, yakında görülecektir.
İtiraflar geldikçe, yeni deliller bulundukça, soruşturmalar derinleştikçe, biz de bazı şeyleri daha net anlayacağız. İnanıyorum ki, o zaman mevcut yönetim tarafından CHP’nin nasıl tepe tepe kullanıldığını daha iyi kavrayacağız. Parayı verenin, CHP’yi ve mevcut yönetimi nasıl parmağında oynattığını, inşallah daha net görebileceğiz.
Umarız bütün bunlar; CHP’de, bilhassa CHP’nin ülkesini ve milletini seven kadrolarında bir uyanışa, muhasebeye, özeleştiriye sebep olur. İnşallah bu süreç; CHP’yi bir tefekküre, bir iç sorgulamaya yöneltir ve ardından Cumhuriyetimize yakışır bir dönüşüme vesile olur.
Aksi takdirde CHP; Atatürk maskesiyle hırsızlık, çağdaşlık maskesiyle ahlaksızlık, modernlik maskesiyle değersizlik, siyaset maskesiyle millete düşmanlık, sivil toplum maskesiyle provokatörlük, gazetecilik maskesiyle borazanlık yapanların kalesi olduğu müddetçe hiçbir zaman bu ülkenin ve milletin partisi konumuna gelemez.
Kendi iç kavgasını Türkiye’nin demokrasi sorunu gibi gösterme kurnazlığı, CHP’ye sokakta gürültü çıkartmak için belki yetebilir; ama gerçek bir siyasi teşekkül vasfı asla vermez, veremez. Her ne kadar başındakilerin bu yaklaşımdan yoksun olduğunu bilsek de; yine milletimize karşı saygımızın bir gereği olarak, CHP’yi aklı selime, sağduyuya, basiret ve ferasetle davranmaya davet ediyoruz.
Bu vahim tablo karşısında biz galeyana gelmeyecek, kışkırtmalara kulak asmayacağız. 85 milyonun kardeşliğine halel gelmesine kesinlikle izin vermeyeceğiz. Sabrı kuşanacağız, feraseti rehber edineceğiz.
Vakarı, tevazuyu, bizlere yakışan dik ve haysiyetli duruşu göğsümüzde bir şeref madalyası olarak her zaman gururla taşıyacağız. Muhalefetin bizi hapsetmek istediği sığ gündemlerin peşine asla ama asla takılmayacağız. CHP içindeki Bizans oyunlarının, kayıkçı kavgalarının tarafı olmayacağız.
Hep söylediğim gibi biz işimize bakacağız. Milletimize layıkıyla hizmet etmeye bakacağız. Türkiye Yüzyılını kardeşlik içinde inşa etmeye bakacağız. “Terörsüz Türkiye” hedefine bir an önce ulaşmaya bakacağız. Şunu lütfen unutmayınız Hak, şerleri hayreyler. İnşallah buradan da ülkenin ve milletin hayrına bir netice çıkacaktır. Türkiye, Allah’ın izniyle, bu oyunu, bu kirli tezgâhı da mutlaka bozacaktır.
Hiçbir kardeşim tereddüt etmesin. Sahnelenen rezillikler karşısında hiç kimse öfkeye kapılmasın. Hiçbir yol arkadaşım karamsar olmasın, umutsuz olmasın. Yarın elbet bizimdir. İstikbal bizimdir. Milletimiz bizimledir. Milletimizin hayır duası bizimledir.
Türkiye’yi yerinde sayanlar, yerinde zıplayanlar değil, son 23 yıldır olduğu gibi hedeflerine doğru emin adımlarla yürüyenler istikbale taşıyacaktır. Ne diyor şair; davası hak olanın yardımcısı Allah’tır. Hak olan davada zafer muhakkaktır. Allah yolumuzu, bahtımızı açık etsin, diyorum.
Yeniden buluşmak umuduyla hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum. Ramazan Bayramı için şehirlerinize gittiğinizde, vatandaşlarımıza en kalbi selamlarımızı iletmenizi sizlerden rica ediyorum. "
Hibya Haber Ajansı